Yeni bir yıl, yeni bir hayat, daha iyi bir dünya, daha mutlu bir dünya, daha iyi bir iş, daha iyi bir okul, daha iyi bir uluslararası politika hayalleriyle girdiğimiz üçüncü milenyumun yirminci yılını Avustralya’daki orman yangınlarıyla açtık. 28 kişi öldü, 10.3 milyon hektar alan yok oldu, yaklaşık 2 bin ev küle döndü. Kuşları, kanguruları, yangında bile tek savunma içgüdüsü ağaca tırmanmak olan koalaları saymıyorum bile. 2020 felaketleri böyle başladı.
24 Ocak akşamı (aynı zamanda kendisi benim yıllık izne çıktığım günün akşamıdır) Elazığ ve Malatya’daki 6.8 büyüklüğündeki depremle sarsıldık. 41 kişi öldü, 1500’den fazla kişi de yaralandı. Çığlıklar, yardım çığlıkları… Felaketin sonrası Türkiye’nin dört yanından gelen sivil toplum kuruluşlarının erzak vb. dağıtırken yaşadıkları daha ayrı bir felaket, Felaket S Plus Pro. (Abarttım biraz.)
Depremde etnik kökenleri üzerinden depremzedelere nahoş söylemlerde bulunan, depremin bu kişilere reva olduğu üzerine savunmalar yapan ulu Türk milleti (bu bir genelleme değil, bazı bireylere tepkidir) binlerce kilometre uzaktan, taa Los Angeles’tan gelen bir haberle adeta yıkıldı. 26 Ocak’ta helikopteri kalkıştan kısa süre sonra düşen Kobe Bryant 13 yaşındaki kızıyla birlikte hayatını kaybetti. Mamba out!
5 Şubat günü Van’da düşen çığ, bir minibüsü aldı altına. Araçta mahsur kalan iki kişiyi kurtarmak için AFAD ve Jandarma ekipleri aslanlar gibi harekete geçti. “Ölenle ölünmüyor” sözünü haksız çıkarırcasına, çığ altında kalanları kurtarmaya giden 41 kişilik ekip başka bir çığın altında kalarak hayatını kaybetti. Ölenle ölündü.
2010 Avrupa Kültür Başkenti’nin eli armut mu topluyor?
Aynı günün akşamında Sabiha Gökçen Havalimanı’na, hiç de inmemesi gereken bi’ şekilde inen (fırtına, pistin ortasında kadar teker koyamamak falan fistan) Pegasus Havayolları uçağı pistten çıktı, kırıma uğradı. 3 kişi hayatını kaybetti, yaralıları söylemiyorum bile. Anonsun Türkçe yapıldığı, Hollandalı ikinci pilotun da aksiliğe bak ki Türkçe bilmediği söyleniyor. Aynı ikinci pilotun beyninde tümör olduğu için bir daha uçamayacağı gündemdeymiş zaten.
Peki bir soru: kaza yapan bir uçak, uçakta olmayan kişilere ne zarar verebilir? Doğru cevap “insanların üstüne düştüyse hani ezilmiş olabilirler” gibi bir şey değil. Pistten çıkan Pegasus Havayolları uçak enkazını incelemeye giden polis aracı kaza yaptı, araçtaki 5 polis memuru yaralandı. Yani olmaz dediğimiz şeyler, olmayı hâlâ bırakmadı.
Küçük bir ara felaketçik: Aynı gün ESB-IST seferini yapacak olan TK2175 numaralı 21.35 boarding time’lı uçuşu 21.35’te kapıya giderek kaçırdık. Ve sanırım elalemin dilindeki “fazla bilet satıyorlar moruk, herkes gelecek olursa bazılarını sonraki uçağa erteliyorlar” teorisinin mağduru olduk.
Hemen bir gün sonra 6 Şubat’ta Pendik metro inşaatında göçük oldu, 4 kişi yaralandı, ikisi ağır yaralandı (öyle böyle değil). Bakın burası çok ilginç; benim felaketler listesine eklediğim bu konuyu, haber siteleri 4 (dört) satırlık metin ve yanında bir fotoğrafla yayınladı. Daha fazla gelişmeden bahsedilmedi. Neden? Gündem olduğu gibi durmuyor ki konu üzerine konuşup düşünebilelim.
Kötü günler geride kaldı, sıra daha kötü günlerde.
Türkiye, yıllardır elinde koz olarak kullandığı “bak mültecileri salarım ha” kartını oynadı. Yüzbinlerce mülteci Yunanistan sınırına akın etti. Sadece Suriyeliler değil, kim var kim yoksa (büyük çoğunlukla Afganlar) akın etti. Avrupa’nın özgürlük kokan havasını solumaya hazır ciğerler kavruk biber gazı bombalarıyla doldu. Yunanistan kapıyı açmamaya o kadar kararlıydı ki piyade tüfeğiyle mülteci avladı.
İran Devrim Muhafızları’nın lideri Kasım Süleymani öldürüldü. Cenazesinde izdiham çıkınca 50 kişi de orada öldü.
Aynı günlerde Ukrayna’nın yolcu uçağı kalkışından kısa süre sonra düştü, hiç kurtulan olmadı, 176 kişi hayatını kaybetti. Uçağın düşme sebebi ne? Amerika Kasım Süleymani’yi öldürünce iki ülke arasında çıkan gerginlik sonucu İran, uçağı Amerika füzesi sanmış. Evet sanmış. Yolcu uçağıyla füzeyi ayırt edememiş. Olan 176 kişiye oldu. Mürettebat dahil.
Tüm bu gündem beynimizi ve ruhumuzu meşgul ederken birden “Çekirge istilası olacakmııış, çekirgeler yoldaymıııış, geliyormuuuş” şeklinde yayılan haber bir süre sonra “çekirgeler yön değiştirmiş İran’a gidiyorlarmış, sorun yok”a döndü. Açıkçası konuyla ilgilenmeye fırsat bile bulamadan silindi gitti. Şimdi kim bilir nerededir onca çekirge. Hoplaya hoplaya onca yol çekilmez ki, bu da can.
Telefonların en göz önünde olan ama en kullanılmayan kısmı olan takvimler 11 Nisan’ı gösterirken Endonezya yanardağ patladı. Bu konunun pek bir detayı olmadığı için girişi uzun tuttum biraz. Yanardağ… Patladı yani… Bum!
Assolistler en son çıkar
2019’un ve Çin’de yarasa yiyen (ne alakaysa) bi’ Ceki Çen kılıklının bize son kazığı Coronavirüs (COVID-19 deyince daha havalı oluyor) bütün dünyaya yayılmaya başladı. Ama nasıl yayılma. İtalya’sı, Amerika’sı, Orta Doğu’su, Uzak Doğu’su, Yakın Güney’i… Her yere… Şimdilerde ölü sayısı 100 küsur binlerde. Bu sayı birkaç yüz küsur binler olmadan çözülmezse home-office konsepti zorunlu seçmeli çalışma şekli olarak hayatımızda derin bir yer edecek. Biliyor musunuz orta çağda veba da Çin’den yayılmış. (Irkçılık değil, tarih bunu söylüyor)
Salgının Türkiye ayağının başlarında gündemde, ilgiyi üzerine toplama kabiliyeti devasa olan bir Avrupa’ya akın eden mülteciler konusu vardı. Metro inşaatı konusunda da söyledim ya, “gündem olduğu gibi durmuyor ki konu üzerine konuşup düşünebilelim”. Virüsü görünce sınırda bebek bezi bekleyen mülteciler de sınır kapısı da unutuldu. Sahi, ne oldu onlara?
Bu yazının yayınlandığı günlerde de Ukrayna’daki yangınların, Çernobil faciasının yaşandığı bölgeye 600 metre kadar yaklaştığı haberi gündemde. Gerçekleşmiş olmasa da gerçekleşmek üzere olan bir felaket Karadeniz kapısında, selam verdi verecek.
Yine bu yazının yayınlandığı gün Dünya Sağlık Örgütü, Güney Sudan’da sarı humma salgınının başladığını açıkladı. Salgın sivrisinek ısırıkları ile yayılıyor (oldum olası sevmem bunları) ve yüksek ateş, sarılık, kusma, kanama… (Yoruldum…) Bunlar gibi birkaç şeye daha yol açıyor.
Buraya kadar bıkmadan usanmadan okuduysanız kaosla besleniyorsunuz demektir.
E yetsin bu kadar.
Gidin hadi.